Değirmenci Dergisi Sayı:126 Eylül-Ekim 2021

78 RÖPORTAJ EYLÜL - EKİM 2021 yıllarda un ihracatında yaşanan artış, un fabrikası makinaları- nın ülkemizde üretiliyor olması ve görece düşük yatırım mali- yetleriyle fabrika kurmanın mümkün olması bunlardan birkaçı. Ancak tüm bu etmenlerden çok daha önemli olan bir faktör var ki o da iş insanlarımızın bir yatırım kararı alırken detaylı bir analiz, fizibilite yapmamaları, çoğunlukla “O yaptı, ben de yapayım” diyerek hareket etmeleri. Bunu Türkiye’de yatırımı görece kolay ve devlet teşviği olan her sektörde görebilirsi- niz. Makarna sektöründe de, lisanslı depoculukta da benzer bir durum var maalesef. UN TÜKETİMİ VE İHRACATI AZALACAK, BİRÇOK UN FABRİKASI KAPANACAK Önümüzdeki yıllarda ülkemizde kırılan buğday miktarının düşeceğini düşünüyoruz. Bu düşüş hem yurtiçi tüketimin hem de ihracatımızın azalmasından kaynaklanacak. Beslenme alış- kanlıklarının değişmesi, özellikle kişi başına düşen ekmek tü- ketiminin düşmesine neden oluyor. Bu azalış bize özgü değil, Batı dünyasında da her yıl fert başına düşen buğday tüketi- mi azalıyor. OECD rakamlarına göre 2005-14 yılları arasında Avrupa Birliği’nde kişi başına düşen gıdalık buğday tüketimi 109kg iken ülkemizde aynı dönemde 211kg olduğu görülüyor. Ülkemizde özellikle fert başına milli gelirin artmasıyla kişi başı- na düşen buğday tüketimimiz AB ortalamalarına doğru yakın- laşacaktır. Her ne kadar ülke nüfusunun artıyor olması genel buğday tüketimindeki düşüşü bir nebze telafi edecek olsa da yurtiçi pazarın daralacağı anlaşılıyor. Benzer bir şekilde ihracat pazarlarında da sıkıntılar ya- şanıyor. Bir çok ülke kendi değirmen sanayisine yatırım yaparak un ithalatını azaltma yoluna gidiyor. Dolayısıyla hem kişi başına düşen buğday tüketiminin azalmakta ol- ması hem de un ihracatımızın önümüzdeki yıllarda düşe- cek olması içerideki kapasite baskısını daha da artıracak- tır. Bunun sonucu olarak birçok un fabrikası faaliyetlerini sonlandırmak zorunda kalacak. Pandemi ile birlikte gıda milliyetçiliğinin yükselişe geç- tiğini görüyoruz. Tahılda ihracatçı ülkeler yasaklar, kısıtla- malar, ek vergiler getirdi. Bunların başında buğday ithala- tımızın yüzde 60’ta fazlasını yaptığımız Rusya geliyor. Bu süreçte paranız olsa da buğdayın alınamayacağını gördük. Başta buğday olmak üzere tahıl üretimini artırmamız ge- rekiyor. Peki bu noktada neler yapılabilir? Un sanayicisine bu konuda ne gibi görevler düşüyor? Buğdayı işleyen sa- nayici ile üreten çiftçi arasında ne gibi işbirliği yapılabilir? Sözleşmeli üretim bu noktada çözüm olabilir mi? Türkiye son yıllarda buğday üretiminde çok ciddi sıkıntı- lar yaşıyor. Öyle ki mamul madde ihracatı için yaptığımız it- halatlara ek olarak kendi iç tüketimimizi karşılayabilmek için de son üç yıldır ithalat yapıyoruz. Halbuki 2005 yılında TMO stoklarında rekolte fazlası 4 milyon ton buğday stoğumuz vardı. Ülkemiz hem kendi kendisine yeter durumdaydı hem de sanayicimiz un ihracatı için gereken buğdayı TMO’dan da- hilde işleme rejimi kapsamında satın alabiliyordu. TMO’nun o yıllarda rekolte fazlası buğdaylarını uluslararası ihalelerle ih- raç ettiğine şahit oluyorduk. Maalesef şu anda o noktadan bir hayli uzağız. DEVLET BUĞDAY ÜRETİMİNİ TEŞVİK ETMELİ Bu noktaya gelmemizin tek nedeni olarak yaşanan kurak- lıkları gösterirsek hata ederiz. Elbette özellikle bu yıl yaşa- dığımız kuraklık, buğday ve arpa üretimimize ciddi bir dar- be vurdu. Ancak kuraklık olmasaydı da muhtemelen yine 1-2 milyon ton bir açığımız olacaktı. Türkiye’nin buğdayda tekrar rekolte fazlası veren bir ülke olabilmesi için bir dizi yapılması gereken şey var. Bunların en başta geleni buğ- day ziraatı yapmayı, getirisi yüksek bir iş olmasını sağlamak. Bu, kısa vadede, TMO müdahale fiyatları yüksek tutularak, direkt desteklemeler artırılarak veya üretim girdilerinin ciddi anlamda sübvanse edilmesi yoluyla sağlanabilir. Bu bağ- lamda devletimizin bu yıl açıkladığı buğday alım fiyatındaki %36’lık artışı çok isabetli buluyorum. Her ne kadar Türk li- rasındaki değer kaybı bu ciddi fiyat artışını eritmiş olsa da devletimizin konuya yaklaşımındaki değişikliği tüm sektö- rün desteklemesi gerektiğini düşünüyorum. İkinci olarak önemli gördüğüm konu sulama. Su olmadan tarım olmuyor. Resmi rakamlara göre GAP sulama hedefinin dahi henüz %54’ündeyiz. Zaten bozkır olan Anadolu, kü- resel ısınmanın etkisiyle daha da kuraklaşacak, dolayısıyla sulama hayati bir öneme sahip olacak. Devletimizin, Ana- dolu bozkırını yeşertecek büyük sulama projelerine öncelik vermesi gerekiyor.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTMxMzIx