Değirmenci Dergisi Sayı:133 Kasım - Aralık 2022

81 RÖPORTAJ KASIM-ARALIK 2022 Çünkü hala dünyada krizler devam ediyor, pandemi daha bit- medi. Savaş korkusu var. Buğday fiyatlarının 300 doların altına inme ihtimalini gö- rüyor musunuz? Buğday fiyatlarının 300 dolarların altına inmesi de tehlike arz eder. Çünkü daha çok aşağı inerse çiftçilerin buğday üretimin- den kaçma tehlikesi var. Daha önceki dönemlerde hem ülke- mizde hem de dünyada bunun örneklerini gördük. Özellikle çiftçinin üretimden uzaklaşmaması için fiyatların çok fazla aşağı- ya inmemesi gerekiyor. Bazen düşük fiyatlar sonraki senelerin üretiminde düşüşe yol açabiliyor. Un ihracatına gelmek istiyorum...Siz üretiminizin yüzde 60’ını yurtdışına gönderiyorsunuz. Dolayısıyla dünya un ticaretini çok yakından takip ediyorsunuz. Türkiye son 8 yıldır dünya un ihracat şampiyonu. Fakat bu ihracatın yak- laşık yarısı sadece Irak’a gidiyor. Ancak Irak un ithalatı yeri- ne buğday ithalatına ağırlık verip buğdayı ülkesinde kırma politikasına yöneldi. Türk un sanayicisi için ihracat pazarının daralması gibi bir tehlike öngörüyor musunuz? Türk uncusu, pazardaki konumunu korumak için neler yapmalı? Dile getirdiğiniz bu tehlike sektördeki bütün meslektaşlarımı- zın düşünmesi gereken bir konu. Çok yerinde bir soru. Dünya- daki toplam un ihracatı 10 milyon ton. Bunun buğday karşılığı 13-14 milyon ton. Türkiye neredeyse bunun büyük bir çoğunlu- ğunu, yüzde 30-35’ini karşılıyor. Türkiye’nin un sattığı Irak gibi diğer ülkeler de nihai ürün almaktansa buğdayı alıp hem istih- dam yaratmayı hem de ürünü kendi ülkesinde üretmeyi istiyor. Yani un aldığı zaman unu alıp direkt marketten pazarlayıp satı- yor. Ama buğdayı getirdiği zaman fabrika çalıştırıyor, istihdam yaratıyor. Çıkan yan ürünlerin kepeği ile hayvancılığı geliştiriyor. Onun için yakın gelecekte bu, ciddi bir risk. Türkiye’nin un sektöründeki kurulu kapasitesini düşündü- ğünüz zaman şu an yaklaşık 500 un fabrikası var. Türkiye’nin toplam kapasitesi neredeyse 25-30 milyon ton buğday kır- maya denk geliyor. Yani bütün dünyada ticarete konu olan 10 milyon tonluk unu Türkiye tek başına verse bile hala ciddi bir kapasite fazlası duruyor. Türkiye’de çok ciddi bir kapasite faz- lası oluştu. Özellikle Güneydoğu’daki fabrikalar Irak’a yapılan ihracatı neredeyse tek başına karşılıyor. O bölgedeki un fabri- kalarında neredeyse Türkiye’nin bütün ihracatına yetecek ka- pasite var. Özellikle Mardin’de büyük buğday kırma kapasitesi mevcut. Bu çok ciddi bir risktir. Doruk Un olarak önümüzdeki dönemler için aldığımız yatırım projelerine dikkat ederseniz bu riskleri gördüğümüzü anlarsı- nız. Gelecekte un pazarında daralma olacağını düşündüğüm için ürettiğimiz unumuzu noodle olarak, makarna olarak kendi fabrikamızda kullanacağız. Ayrıca unumuzu daha katma değerli hale getirmek için Panpan markamızla perakende sektörüne girerek bir ön tedbir aldık diyebilirim. PANPAN PERAKENDE TARAFINDAKİ GÜCÜMÜZ OLACAK Panpan’ı ne zaman raflarda göreceğiz ve hangi kategori- lerde yer alacak? Perakende markamız Panpan ile evsel tüketime yönelik ürün geliştirdik. Bir ay içinde raflarda yerimizi alacağız. Panpan için şu an ismini söyleyemeyeceğim Türkiye’nin iki büyük market zinciriyle görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Hâlihazırda Türkiye’de market raflarını domine eden 2-3 un markası var. Biz raflara ilk çıkmamızla birlikte ilk üç içinde olmayı hedefledik. Kendimizi konumlandırdığımız yerimiz de orası, fiyat politikamız da orası. Bu zamana kadar daha çok endüstriyel firmalara un te- darik ettiniz. Ancak yeni yatırımınız Panpan markanızla pe- rakende pazarına giriyorsunuz. Bu kararı almanızda küresel un ihracatında pazar daralması riskinin payı var mı? Bunun payı var tabi ki. Bir de açıkçası şöyle: Türkiye’de mes- lektaşlarımızın çok büyük fabrikaları var, ihracat yapıyor, ithalat yapıyor ama önemli markaları pek yok. Marka yaratma konusun- da çok önde değiliz. Biz Panpan ile sektörde marka yaratmak istiyoruz. Özellikle dünyada fast-food tüketiminin artış gösterdi- ğinden yola çıkarak belki ileride noodle olsun, makarna olsun

RkJQdWJsaXNoZXIy NTMxMzIx